KÖYÜM
Güllerin ve gülen yüzün bir yana
Kırlarda eşek dikenlerini özledim
Evladımın gülüşü, şen türküsü bir yana
ağlamasını da özledim
Bir kıyısından geçen çayı değişmem
Cennet ırmağı ile ...
Gönlümün sesi mümkün olsa da gelse dile
Seni soruyorum güneyden esen her rüzgara ;
hasret kaldım tırmandığım yamaçlara..
Gümüş sularında yıkandığım dereler
hep öyle çağlayarak akar mı ?
Suların aynasında sevgilim ağlayarak
ay’a, yıldızlara bakar mı ?
O mehtaplı geceler gönlümün cennetiydi.
Baharın getirdiği çiçekler
o cennetin ziynetiydi..
Tatlı tatlı meleyen kuzular,gül yanaklı kızlar neşe saçar mı köyüm ?
Senin kucağındaydı gerdeğim, düğünüm! ...
Doyamadım ne sevgilime, ne sana,
ömrüm geçti zindanlarda
Köyüme, sevgilime yana yana...
Ziyanı yok, ko ben menfalarda çürüyeyim
Yeter ki bir gün seni AZAD göreyim...
1966
Devlet aleyhinde eylem olarak nitelendirilen bu şiirden dolayı hapis cezasına mahküm edilen Nuri Turgut Adalı aslında cezaevinde yazdığı bu şiirle bütün ömrünü, mücadelesini, özlemlerini, sevdiklerini, uğruna ömrünü adadıklarını bir kaç mısrada ustaca toplamayı başarıyor. Oysa hayatının 23 yılı cezaevlerinde, temerküz kamplarında ve sürgünlerde geçen bu değerli şahsiyete hakkettiği saygıyı ve hürmeti göstermek için, adını baki kılmak için ne yapılsa azdır. Hayatını Türklüğe,Türkçeye, Türklerin hak ve özgürkleri için verilen mücadeleye adayan Nuri Turgut Adalı bu hafta Sofya’da anıldı. Bir grup gazetecinin girişimiyle Başkentin tarihi “Bılgariya” oteli toplantı salonunda Nuri Turgut Adalı’nın kişiliği, yaptıkları, mücadelesi ve hayatından kesitlere adanan gecede, Sofyadan yüze yakın soydaşımızın iştirak ettiği toplantıda T.C. Sofya Büyükelçisi İsmail Aramaz ve eski Milletvekili Ahmet Hüseyin birer konuşma yaptı. Geceye Ardino’dan Mehmet Gülestanov ve Selahhatin Karabaşev de katıldı ve şahsen tanıdıkları hemşehrileri hakkında izlenimlerini paylaştılar.
© Fotoğraf: Sevda Dükkanci
Toplantıda, Nuri Turgut Adalı’nın hayatı anlatıldı, şiirleri okundu, hayatının bazı bölümleri kendi anlatımlarıyla dinletildi.
Bazıları Nuri Adalı’yı Bulgaristan Türklerinin Nelson Mandela’sı olarak tanımlasa daö özellikle genç nesil onun adını pek duymuş değil. Geceyi düzeleyenlere göre, kahramanlık hikayesi ve cezaevi çileleri 1946’da başlayan Nuri Adalı, yeni dönem tarihimizin araştırılması, incelenmesi ve bilinmesi gereken kişilerin başında yer alır.
Timur Halilov “Bu etkinliği düzenlemekteki amacımız Bulgaristan Türkleri’nin milli ve manevi yolunu aydınlatan, komünist sistemin söndüremediği bir meşale olan bir kahramanımız-Nuri Turgut Adalı`yı anmak, mücadelesini genç arkadaşlarımıza anlatmak ve hakketiği hürmeti az da olsa göstermektir” dedi.
22 Kasım 1922 yılında Kırcali ilinin Adköyünde doğan Nuri Turgut Adalı, Kaşıkçılar ve Hatipoğulları köylerinde geçen ilk ve orta okul yıllarından sonra öğrenimine Şumnu nüvvap okulunda devam eder. Bulgaristan’ın çarlık dönemi yıllarına tekabül eden öğrenimi sırasında Kemalist görüşlerinden dolayı okuldan uzaklaştırılır. Oysa Bulgaristanlı Türkler arasında milli benliğin korunmasını için çalışan Mustafa Kemal Atatürk “Bulgaristan’ı sevmeyen, Türkiye’yi de sevemez” diyordu.
Nuri Turgut Adalı 82 yıllık ömründe, ilk gençlik yıllarından, hayatının son demine kadar, Türk kimliğini koruma ve Türklüğü yaşatma uğrunda doğrularından vazgeçmedi. İlk once Rodoplarda, 1985’te yurdun tüm yerlerdinde Müslümanların adları silah zoruyla Bulgarcaylave yüzlerce vatandaşımız Türklük sevdasını hayatıyla ödedi. Aslında Türklük uğruna mücadele bundan çok önceleri başlıyor. Bu bayrağı elinde ilk savuranlardan biri de Nuri Turgut. Nitekim Nuri Turgut Adalı’nın kahramanlık çyküsü daha 1945 yılından başlıyor.
Gümülcine ve Kırcali illerinde öğretmenlik yaparken 1945-1946 yıllarında Pleven yakininda Krasno Gradiste`de Rositsa toplama kampında iki yıla yakın tutuklu kalıyor Nuri Adalı. Hakkında rapor hazırlayan devlet güvenliği ajanı Nuri Adalı hakkında şu ifadeleri kullanır “Halk iktidarının en büyük düşmanıdır. Sosyalizm rejiminin insan haklarını çiğnediğini, türk azınlığının ise haklarından mahrum edildiğini söylüyor. Milliyetçi ve Turancı fikirlerini gizlemiyor. Okur-yazar ve eğitimlidir. Eski türkçe, arapça ve bulgarca okuyor ve yazıyor. Türk nüfusu arasında saygınlığa sahiptir. Son derece tehlikelidir”. Bu şekilde tasvir edilen insan hakları savaşçısı Nuri adalı Belene ölüm kampına ilk defa 1950 yılında kömünist rejim tarafından gönderiliyor ve orda 3 yıl kalıyor.
Bulgaristan’da ceza evlerinde en uzun süre kalan kişi olarak tarihe geçmişti.
1960 yılında T.C. Sofya Büyükelçiliği vasıtasıyla dönemin Cumhurbaşkanı Adnan Menderez’e rapor gönderen Adalı Bulgaristan Türkleri’nin haklarının çiğnendiğini bildiriyor ve Bulgaristan’daki Türk azınlığının içinde bulunduğu olumsuz sosyal şartların komünizm rejiminden kaynaklandığını ifade ediyor. Türklerin sahip olduğu etnik ve dini hakların kısıtlanmaya başlandığını yazan Adalı bu kısıtlamaların kısa zamanda asimilasyona dönüşeceğini de uyarıyor.
Mahkeme nezdinde her şeyi itiraf eden Nuri Adalı suçunun ne olduğunu soruyor ve 15 yıl hapis cezasına çaptırıldıktan sonra 1961 yılında girdiği Stara Zagora cezaevinden 1973 yılında çıkıyor.
Nuri Adalı, kendi eliyle yazdığı ölüm fermanını defalarca rüyalarında gördükten sonra yırtarak, ölüm sehpasına gitmekten kurtulmuştu. Iste Nuri Turgut Adalı’nın 1969 yılında Eski Zağara hapisanesinde yazmış olduğu Zindanda şiiri.
ZİNDANDA
Pek nahoş çehreler çevremi sardı,
Söndü bak ışığım, ufkum karardı!
Kelebek gönlüm hiç yaşar mı gülsüz?
Zindanda geçer mi ömür bülbülsüz?
Münferit bir mezar biçimi oda,
Tad kalmadı aşda, ekmekte, suda.
Zehirli bir oktur o kem bakışlar
Nasıl geçer burda yazlar ve kışlar?
Bahar çiçekleri uçtu gözümden,
Anlayan yok gibi sanki sözümden!
Gömüldüm pek kara düşüncelere,
Alışmak gerektir işkencelere!…
Hele bir gün yurtta olacak sabah,
Benim de gönlümde dinecek bu ah!…
İsim değiştirme kampanyası sırasında cezaevinde bulunuyor. Adını karşı koymadan değiştiriyor, çünkü bu eylemin arkasında Sovyetler Birliği’nin durduğuna inanıyor ve mukavemetin anlamsız olduğunu biliyor. Ancak karşı gelmemesinin bir başka daha önemli bir nedeni var : asimilasyon politikasının buraya kadar geleceğini yıllar öncesinden bildiği gibi, çok sürmeden isimlerin tekrar geri verileceğini de biliyordu. Zira Türk isimli olup rejimi destekledikleri için Bulgar olan, Bulgar gibi düşünen Türklerin de isim değiştirme eyleminden sonra Bulgar adlarıyla ancak Türk gibi yaşayacağını ve Türk kalacağını biliyordu. 1985 yılında cezaevinden çıktığı dönemde hemen Belene ölüm kampına gönderiliyor. O dönemdeki komünist sistemin yöneticileri tarafından 3 kere Belene ölüm kampına, 3 kere cezaevine, bir kere sürgüne, iki defa da ev hapsine mahküm edilen Adalı 1989 zorunlu göçte Türkiye’ye ilk gönderilenler arasında oldu.Yıllardır hasretini çektiği Türkiye onu bağrına bastı. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti kendisine "Gazi" ünvanını verdi.
Nuri Adalı’ya göre şiir yazmak yaşamaktır. Baskıya hazır, ancak basılmadan önce el konulan üç şiir kitabı var : Masum simalar, gençlik anıları ve ayrılık. Yasalara aykırı olkmasalar da, yapılan aramada savcılar dönemin siyasi yönetimine yönelik yazılan başka iki eser bulur : “ulaşılmaz, keçi ayağının bile basamadığı yer” ve “kanımız boşa mı aktı”. Şiirler insanları isyanı teşvik ediyormuş. Günümüzde basılmış bir şiir kitabı vardır : Hapishaneden şiirler. Şiirlerden bazıları okunan gecede, tüm katılımcılar Nuri Adalı’nın kişiliği yanında, çile ve acı dolu, bazen hayal kırıklığı, bazen de umutların filizlendiği satırlarından çok etkilendi.
Gecenin sonunda konuşan T.C Bulgaristan Büyükelçisi Sn. İsmail Aramaz, Sevda Dükkancı ve Timur Halilov’a bu şahsi duyarlılıklarındna dolayı teşekkür etti ve kendilerini “cezalandırdığını” söyleyerk, salondaki izleyenleri şaşırttı. Sözümona “ceza” ise, buna benzer anlamlı toplantıların devamını gertirmek, Sofya’da bulunan Türk vatandaşlarını biraraya toplayacak geceler düzenlemek, Bulgaristan Türklerinin kültürü, tarihi, geçmişi ve geleceğiyle ilgili yeni etkinlikleri hazırlamaktı.
DELİ
Dokunma diyorlar, suya sabuna.
Bakma etrafına, gir sen kabına.
Başkaları için ağlayan gözler,
Her yerde tüm hakkı savunan sözler,
Yıldırım kesilir üstüne döner.
Bu zulmette bakma olmaya fener!
Fırtınalar kopar hep söndürürler,
Hakkı haykıranı her an döğerler.
Az mı dayak yedik bu yüzden gafil?
Bir ömür boyu hep sen kaldın cahil!
Aç gözünü artık yeter bu uyku,
Ara şu felekte sakin bir kuytu!
Gizlice orada ör çorabını.
Yeter artık kapat şu HAK babını!
O yoldan gidenler hep harap oldu.
Yaz bile gelmeden gülleri soldu.
Nasibini al sen cennet dünyadan,
Yeter bahsetme şu bomboş hülyadan.
Hayaller, emeller hem çoktan öldü,
Senden evvel kabre onlar gömüldü!
Aldandın, aldattın sen etrafını,
Kederle doldurdun her tarafını.
Yakınlara miras kaldı kederler,
Hakkı savunana “bir deli” derler
Ko deli kalayım değilim pişman,
Bence delilerde kalmıştır iman.
Ne kadar istesem olamam VELİ,
Vahşi kalmaktan olayım deli…
Eylül ayında Biz nehrin çocuklarıyız” festivalini düzenleyen bir sivil toplum kuruluşu, Plovdiv belediyesi ile yeniden işbirliği yaparak doğadan ilham alan çocuk resimlerinden oluşan özel bir sergi düzenliyor. Plovdiv sakinleri ve konukları,..
Dokuzuncusu düzenlenen “Metroda Şiir” etkinliği bugün başlayıp 23 Aralık tarihine kadar devam edecek . Sofya’daki Polonya Kültür Enstitüsü’nün girişimiyle düzenlenen etkinlikte, başkentliler ve misafirleri, metro vagonları ve istasyonlarında,..
"Gel, gel, ne olursan ol, yine gel, İster kafir, ister mecusi, İster puta tapan ol, yine gel, Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir, Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da, yine gel... Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz biz.....