© Fotoğraf: www.tu-sofia.bg
Bu edebiyat okulu ilk önce Pliska’da bulunuyormuş. Boris’in oğlu Çar Birinci Simeon onu yeni başkent Preslav’a taşımış. Preslav’ta yoğun çevirmenlik çalışmaları gerçekleştiriliyor, özgün edebiyat eserleri yaratılıyormuş. Kutsal kardeşler, Slavlar’ın kullanabilecekleri yeni bir edebiyat dilinden başka yeni bir edebiyatın da temellerini atıyorlar.
Doç.Georgi Nikolov bu konuda şöyle diyor: “Bu fenomen Kiril ve Metodiy’in ve ondan sonra öğrencilerinin Bulgaristan’da edebi çalışmalar yürüttükleri 50-60 yıllık bir dönemde gözüküyor.Sanki küllerden doğan yeni ama içeriği çok zengin bir edebiyat kendiini gösteriyor. Bunlar ilk önce Bizans edebiyat eserlerinin çevirileridir, ancak bunlarda iki kardeş ve onların öğrencilerinin eseri olan birçok özgün edebi ilave de görülebilir. Bu edebiyatın en büyük uzmanlarından biri olan Çek bilgini Pavel Safarik’in Çar Simeon’un 893-927 yılları arasında süren iktidarını ‘Bulgar edebiyatının altın çağı’ olarak adlandırması bir rastlantı olmasa gerek. Bu dönemdeki Avrupa kültürünün de altın bir çağını oluşturduğunu ilave edebiliriz.”
Ortaçağ döneminde Bulgaristan, Slav yazısı ve edebiyatının Rusya, Sırbistan, Ulahya ve Moldova’ya yayılmasında bir köprü rolünü görüyor.
Kiril ve Metodiy kardeşlerin yarattıkları ilk abece ‘glagolitsa’ ismini taşıyor. 9’uncu asrın sonunda ve 10’uncu yüzyılın başlarında şimdi de birçok Avrupa ve Asya halkının kullandığı ve yazılması daha kolay ‘Kiril alfabesi’ yaratılmıştır.
Bulgaristan’ın Uyanış Çağı ve Osmanlı Egemenliği dönemlerinde Kiril ve Metodiy’in davası ve Slav yazısı ile ilgili çalışmaları yeniden hatırlanıp canlandırılıyor. Ünlü Bulgar yazarı, dilbilimci ve eğitimcisi Nayden Gerov’un girişimiyle 1851’de Plovdiv’teki ‘sınıf okulu’ denilen okulda Kiril ve Metodiy bayramı ilk kez idrak ediliyor. 1857 yılından itibaren ise iki Kutsal kardeşlerin yanısıra Bulgar okullarının da bayramına dönüşüyor.
Çeviri: Neli Dimitrova
Ortodoks Kilisesi, 20 Aralık’ta Aziz İgnatius gününü kutluyor. Bulgarların halk takviminde İgnajden olarak adlandırılan bu günde Meryem ananın doğum sancılarının başladığına inanılıyor. Bu inanış “İganjden’den Noel’e kadar Meryem ana acı çekti”..
Kelime anlamı itibarıyla “dönmek, geri dönüş, dönüş yapmak, rücu etmek” anlamlarına gelen tövbe kavramı, dinî literatürde mezmûm/zemmedilen, yerilen, kötü ve olumsuz şeylerden vazgeçip övülen, güzel ve olumlu şeylere yönelmek şeklinde tarif edilmektedir...
Bugün Ortodoks Kilisesi, Meryem Ana’nın annesi Azize Anna’nın hamileliğini kutluyor . Tanrı doğuran bakire Meryem’in kutsal ebeveyni Aziz Yohakim ile Azize Anna’nın uzun yıllar boyunca çocukları olmaz . Kişisel acılarının yanı sıra, çocuk..