Diyelim ki, dikenle döşeli bir mısır tarlasına girmeniz gerekiyor. Neden mi? Bir kahinin mozolesinden geri kalan bir dikilitaşı resmetmek için. Şaka bir yana, “A Guide to Roman Bulgaria” albümünün yayıncıları işte bu şekilde hareket etmek zorunda kaldılar. Ekibin arkeologlarından biri olan Dimana Trınkova ile albümün kapağına bir göz atıyoruz. Kapakta Plovdiv’teki “Küçük Bazilik” ten bir geyik mozaği bize bakıyor:
“Geyik, birkaç şeyi sembolize ediyormuş. Bir taraftan yeni vaftiz edilen Hazreti İsa’yı kabul etme arzusu, diğer taraftan ise geyiklerin yerlatından yılanları nefesiyle çıkardıklarına inanılırmış. Yılanların ise şeytanı sembolize ettiğine göre, geyikler, kötülük karşısında zaferin sembolü olmuştur.”
Antoni Georgiyev’in fotoğraf kamerası ise bizi kötülüğe karşı yürütülen unutulmaz savaşların peşinden süriklemektedir. Askeri kampları ve kaleleri, sadece Burgas (Kabile)ye giden otobandan birkaç kilometre uzaklıkta değil aynı zamanda da Tuna ve Karadeniz kıyısında da bulabiliriz. Kula, Silistra, Sviştov, Ruse, Balçik ve Byala kaleleri o kadar ünlü olmayanlardır.
Roma döneminden kalan baziliklerin ülkemizde en fazla araştırılan ve en fazla korunanlar olmasına rağmen Silistra mezarlığındaki duvar resimleri görmeye değerdir. Burada çiçek ve kuş motifleri olsa da, insan motifleri ağır basıyor.
Dimana Trınkova, sıradan ziyaretçilerin pek dikkatini çekmeyeceği özelliğe çekiyor dikkatimizi, yani burada gömülü çiftin hizmetçilerden bir tanesinin erkek saç modeline:
“Bu saç modeli, hizmetçinin yerli olmadığını, hatta Trak olmadığını, fakat Romalı da olmadığını gösteriyor. Kendisi “Got” kabilesindendir ve hizmetçidir aynı zamanda”
Geçen asrın 40’lı yıllarında keşfedilmesine rağmen Silistra mezarlığı pek bilinmeyen bir yerdir, aynı zamanda da Dorustorum’un Roma dönemindeki varlığı de pek araştırılmamıştır. Bulgaristan topraklarında yer alan Roma İmparatorluğu döneminden şehirler, o dönemin diğer şehirlerinden pek farklı görünüme sahip değilmiş ve Latince dili bugünkü Kuzey Bulgaristan topraklarında hakim imiş. Güney Bulgaristan’da ise Yunanca dili rağbet görüyormuş.
Plovdiv’in en belirgin ve en zengin Roma varlığına sahip olması bir rastlantı değildir. Bundan dolayı da kitabı hazırlayan ekip, yabancıların herşeyden önce Plovdiv’i ziyaret etmelerini öneriyorlar. Şaşırtıcı da olsa, ziyaret için önerilen ikinci şehir ise Pavlikeni, ki bu şehir ismini bu şehri kuran Pavlikyâniden almış (Ermeni heretik – Gnostikler). Geçen asrın 70’li yıllarında defneciler büyük miktarda seramik kalıntılarına rastlıyorlar ve onların aradından arkeologlar bir Roma şehirdışı villasını gün ışığına çıkarıyorlar. Bu villa aslında faal bir seramik üretim merkezi imiş. Ürünler Kırım’a kadar satılıyormuş. 80’li yılların başında burada bir açık müze kurulmuş:
“Bu villa tamamen burada kazılar sonucu meydana çıkan sertamikler yardımıyla kurulmuştur. Aslında burada taş fırınlar da varmış ve pek uzakta olmayan Troyan şehrinden seramik okulundan öğrencilere eğitim ve gösteri yapılıyormuş.”
Bizler de bu albümü elimizde tutan ve olası okurlar arasında tanıtan birinci ve ilk olmaktan gurur duyuyoruz.
Çeviri: Şevkiye Çakır
Eylül ayında Biz nehrin çocuklarıyız” festivalini düzenleyen bir sivil toplum kuruluşu, Plovdiv belediyesi ile yeniden işbirliği yaparak doğadan ilham alan çocuk resimlerinden oluşan özel bir sergi düzenliyor. Plovdiv sakinleri ve konukları,..
Dokuzuncusu düzenlenen “Metroda Şiir” etkinliği bugün başlayıp 23 Aralık tarihine kadar devam edecek . Sofya’daki Polonya Kültür Enstitüsü’nün girişimiyle düzenlenen etkinlikte, başkentliler ve misafirleri, metro vagonları ve istasyonlarında,..
"Gel, gel, ne olursan ol, yine gel, İster kafir, ister mecusi, İster puta tapan ol, yine gel, Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir, Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da, yine gel... Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz biz.....