Rila dağının tepelerine Kuaterner döneminde meydana gelen buzul erozyonu birçok gölün oluşmasına neden olmuş. Rila’nın yüksek dağ görünümünde göller önemli bir yere sahip. Rila Yedi Göller dizisi, en uzun, en güzel ve en çok ziyaret edilen göller dizisi. Bulgaristan’ın “Ulusla öneme sahip 100 turistik yer” listesinde yer alıyor bu göller. Rila Milli Park müdürü Krasimir Andonov, bu göllerin önemi ve ziyaretlerin sebebini anlatıyor:
“Bu ziyaretlerinin temeli güzelliğe, doğanın büyüsüne bağlanıyor. Birçok turizm acentesi yaz aylarında buraya turlar düzenliyor. Ağustos ayında Dınov’un müritleri olan “Beyaz Kardeşler” de Yedi Göller’e geliyor. Pionerska dağ evinden Rilski ezera- Rila Göller dağ evine kadar teleferik var ve o da erişimi kolaylaştırıyor. Bu da turist sayısının artması, Bulgaristan’dan olduğu gibi, yurtdışından da ziyaretçi sayısının yükselmesine olumlu neden teşkil ediyor.
Göllerin adı nereden geliyor?
“Adları 20. yüzyılın 30’lu yıllarında verilmiş. Rila Dapının haritası hazırlanırken, onlar da konulmuş. Bir takım dış görünüşlerle bağlanmış. Örneğin aşağıdaki göle- Dolno ezero, balığı bol olan göle Balık Gölü, Böbreğe benzediği için Böbrek Gölü vs.. Göller deniz seviyesinin 2535- 2095 metre yüksekliğinde bulunuyor. En yüksekteki göl ise Sılzata- Gözyaşı. Okoto- Göz Gölü ise 37.5 metre derinlikte olup, buzul göllerinden Balkanlar’daki en derin gölüdür. Rila ve Bulgaristan açısından bir amblematik göl ise Böbrek Gölü. En büyük ve uzun olanı ise 91 dekar çapındaki Bliznaka- İkiz Gölüdür.Bu göl ortasında çok daralıyor, öyle ki kurak yazlarda bazen ikiye ayrılmış gibi oluyor, o yüzden adı İkiz Göl. Üç Yapraklı göl ise üç yarım daireden oluşuyor. Balık Gölünün ise otlarla çevrilmiş kıyısı var. Aşağıdaki Göl en altta bulunuyor ve ondan Cerman nehri akmaya başlıyor”.
Yedi Rila Gölleri konusunda birçok efsaneler var, halk rivayetleri var. Doğa harikaları her zaman mitolojiye kaynak olmuştur. “Birçok efsane asırlardır korunmuş. İlk efsane göllerin oluşmasını kapsıyor. Yıllar önce Paniçişte ve Yedi Rila Gölü arasında küçük köy varmış. Orada çok güzle bir kız yaşarmış- Smilyana. Bir gün pınara su almaya gitmiş. Güneş bakır kovalarına yansımış ve güzel yüzüne nur ışığı saçmış. Güneş bu eşsiz güzellik karşısında büyülenmiş ve Smilyana’ya aşık olmuş. Bu günden sonra Güneş sadece kızı düşünür olmuş. Sabahları kız Güneş’i kulübesinin kapısı önünde karşılar, akşamları da oradan onu uğurlarmış. Böylece ekini biçme zamanı gelmiş. Smilyana, yerli beyin tarlasında orakla ekin biçmek üzere inmiş. Hava çok kapalıymış, ama kız içeri girince Güneş çıkmış. Bey kızı çok beğenmiş ve ona saldırmış, fakat kız kendini savunmuş, kartal gibi korunmuş. Bey buna kızarak, kızı asmış. Güneş doğduğunda bu üzücü görüntüyü görmüş ve ağlamaya başlamış. Güneş’in göz yaşı Rila Dağının tepelerini doldurmuş ve böylece Yedi Göller oluşmuş. İşte bu da halk efsanelerinden biridir”.
Yedi Rila Gölleri ile ilgili araştırmalar yapıldı mı ?
“En erken araştırmalar 1890 yılında yapılmış. Sırp jeolog Yovan Tsviiç göllerin buzul dönemini kanıtlamış. 1930-32 yıllarında Avusturyalı bilim adamları da araştırmalar yapar. 20. yüzyılın 50’li yıllarında göllerdeki tatlı su yosunları araştırılmış. “Akademik”" vakfı 1960 ‘da incelemelerde bulunmuş. 1992 yılında göller SİT alanına girdi, tehdit altındaki bitki örtüsü ve hayvanlar konusunda, çevre ve etkileri alanında geniş araştırmalar yapılıyor”.
Yedi Rilla Gölleri mevkiinden Avrupa E 4 Turist Yolu geçiyor. Kış gezilerini sevenler için kış parkuru da mevcut.
Fotoğraflar: Wikipedia
Çeviri: Sevda Dükkancı
Bansko son yıllarda ülkenin en hızlı gelişen ve tercih edilen kış kayak merkezi oldu. Müzeleri de yıl boyunca turistlerin ilgisini çekiyor. Pirin dağının bu güzel kasabasının tarihi ve kültürünü anlatan müzeler, adeta bir kılavuz niteliğinde...
Koca Balkan’da her Bulgar için kutsal olan bir yer var. Bu, Koca Balkan’ın Özgürlük Anıtı’nın bulunduğu Şipka tepesidir. Savaşla ilgili en ünlü kutsal yerlerimizden biri, 1877 ile 1878 yılları arasında yaşanan ve Bulgaristan’ın beş asırlık Osmanlı..
1889 yılında Bulgar Prensi Ferdinand, sarayın salonlarında Bulgar ve tropik kuşları, memeli hayvanlar ve kelebeklerden oluşan kişisel koleksyonunu sergiledi. Böylece bugün Milli Doğa Bilim Müzesi olarak bilinen ilk Bulgar müzesinin temelleri..