Mübarek Ramazan ayının müjdeicisi, üç ayların ortası olan Şaban ayının 15. gecesi kültürümüzde Beraat Gecesi veya Beraat Kandili olarak bilinmektedir. Peygamber Efendimizin Şaban-ı şerife ayrı bir önem verdiği malumdur. Bununla birlikte bu ayın 15. gecesi, yani ortası olan ve hadislerde “nısfü Şaban” olarak geçen gecenin de Allah katında özel bir yeri bulunduğuna işaret edilmiştir. Rahmet, gufran, günahların bağışlanmasını isteme ve bağışlanma, günahlardan kurtulma gecesi olarak bilinen bu gecenin manevî yoğunluğunu Hazreti Muhammed (s.a.s.) şu vecîz hadisiyle ifade etmiştir: “Allah Teâlâ Şaban ayının 15. gecesinde dünya semasında (rahmetiyle) tecellî eder ve Kelb kabilesi koyunlarının kılları sayısından daha fazla kişiyi bağışlar.” (İbn Mâce, Tirmizî).
Bu hadiste evvelâ gecenin özelliği bildirilmiş, ikincisi Allah’ın rahmetiyle tecellî etmesinden söz edilmiştir ki, bu insanları rahmetiyle kuşatacağı anlamına gelmektedir. Bir de üçüncü husus olarak Arap kabileleri arasında bol yünlü, çok kıllı koyunlarıyla nam salmış Kelb kabilesini zikrederek insan aklı ve hayalini harekete geçirmiştir. Çokluğu ifade eden bu benzetme Allah ile ilgili olunca bir anlamda sınırsızlığa işaret etmektedir. Yani bu gecede Allah yönelene rahmetle muamele edilecek, Allah’tan isteyene bol bol verilecek, Allah’tan bağışlanmayı dileyen affa mazhar olacak, affetmeyi çok seven Allah tarafından affolunacaktır. Bunu samimiyetle yapanlar günahlarından kurtulacak, azat olacak ve ellerine kurtuluş belgesi anlamındaki beraati alacaklardır. Zaten geceye adını veren Beraat kelimesi bağışlanma, kurtulma anlamına gelmektedir.
Bu beraati alabilmek için yine Peygamber Efendimizden nakledilen bir hadise kulak vermek ve onun gereğini yapmak gerekmektedir. Şöyle müjdeliyor Fahr-i Kâinât Efendimiz: “Şaban’ın ortasında gece ibadet ediniz, gündüz oruç tutunuz. Allah o gece güneşin batmasıyla dünya semasında tecellî eder ve fecir doğana kadar, “Yok mu benden af isteyen onu affedeyim, yok mu benden rızık isteyen ona rızık vereyim, yok mu bir musibete uğrayan ona afiyet vereyim, yok mu şöyle, yok mu böyle der.” (İbn Mâce).
Şaban ayının ortası, yani Beraat Gecesi bir yıllık rızkımızın, yani dünyalık geçimimiz, hastalıklarımız ve hatta hayatımızın uzunluk ve kısalığının da belirlendiği, taksim edildiği kısmet gecesidir. O yüzden bu geceye ayrı bir önem vererek nimetlerinden, fırsatlarından istifade etmeliyiz.
Bu gecenin gündüzünde oruç tutmak bizim hayatımıza güzellik ve mutluluk getirir. Hatta sadce bir günle değil öncesine ve sonrasına birer gün eklersek “eyyâm-ı bîz” olarak ifade edilen Peygamber Efendimizin neredeyse hayatı boyunca nafile olarak oruç tuttuğu üç günü tutmuş oluruz. Ahmed bin Hanbel’in naklettiğine göre, Hazreti Ömer’in kızı ve Sevgili Peygamberimizin mübarek eşi olan Hazreti Hafsa annemiz İki Cihan Güneşini anlatırken “Dört şeyi neredeyse hiç terk etmediğini söyleyebilirim.” diyor ve bunlardan birinin: “Her ayın 13, 14, 15. günlerinde oruç” olduğunu bildiriyor.
Bu günlerde tutacağımız oruçla güçlenen bedenimizi, arınan kalbimizi ve semaları dolaşmaya hazırlanan ruhumuzu Allah’ın huzuruna çıkarıp zikir ve dua ile Ona yönelterek yapacağımız yakarış ve yalvarışlara ne kadar muhtacız değil mi? İşte, bizi bizden daha iyi tanıyan Rabbimiz bize dünya ve ahiret ilâcımızı sunuyor... Ne mutlu Ona yönelenlere!
Varna ilinde 6 ile 17 yaş arasında 26 çocuk Temel İslami Bilgiler konulu yarışmada bilgilerini ölçtü. Başmüftülüğün Temmuz ve Ağustos aylarında düzenlenen Kuran-ı Kerim kursları sonunda organize edilen bilgi yarışmaları ülke çapında..
Atalarımız, “bilmemek ayıp değil, sormamak ayıp” diyerek önemli bir hakikati dile getirmişler. Zira herkes her şeyi bilmek zorunda olmadığı gibi, bilemez de. Ama sorarak belirli şeyler öğrenilebilir ve bilgi sahibi olunabilir. Yeter ki, insan doğru soruları..
Primorsko, Bulgaristan’ın Karadeniz kıyısında en sevilen ve en çok ziyaret edilen tatil beldelerinden biridir. Buradaki koylar yazın başından sonbaharın sonlarına kadar güneşlenmek için idealdir. Plajlarındaki ince kum ve denizin sığ olmasından dolayı..
Müslüman, her koşulda dininin emir ve yasaklarını göz önünde bulundurarak yaşama arzusundadır, bundan da öte böyle olmakla sorumludur. Bu sebeple..