Hanife Şuaib’i tek kelimeyle anlatmak biraz zor. Tarihe sevgiyi, Varna’nın General Kiselovo köyenden tarih öğretmeni babasından, halk kıyafetlere, örf ve adetlere, geleneklere ise sevgiyi, Voyvodino köyünden olan anneannesi Zehra’ya borçlu. Bugün Varna’da oturan Hanife hanım, çok sayıda Türk, Bulgar ve Ulah halk kıyafetleri koleksiyonuna sahip, hatta Drındar köyündeki evi, hiç bir müzeyi aratmayan halk kıyfatler, günlük hayattan eşyalar, süslere sahip.
Hanife hanımın ilgi alanı burada bitmiyor, hikaye ve şiir yazıyor ve aynı zamanda boş vakitlerinde Bulgaristan’ı adım adım gezmeyi ve farklı tarihi yerleri keşfetmeyi seviyor.
Halk kıyafetlerini anlatırken Hanife hanım eskilere, terzi olan anneannesi Zehra ile geçirdiği günlere dönüyor ve şunları anlatıyor: “Zehra ninem, eski sandığına kimseyi dokundurmuyordu, ancak 13-14 yaşında genç bir kız olduğum zaman bana en süslü kıyafetlerini giydirip, çemberi başıma bağlardı, en güzel oyalı çemberi takardı ve bahçeden mevsimin en güzel çiçeğini başıma takıp “Hadi, şimdi süt annene git” derdi. Ve ben köyü boydan boya böyle süslü halde geçince komşu ve köy kadınları ”Aa, Hanife, dur sana bakalım...Bak sen Zehra anneye! Hiç üşenmemiş, seni ne güzel giydirmiş, süslemiş torununu! Aslında bizim de sandıklarda böyle kıyafetler vardı, ama koruyamadık...” deyip şaşkınlığını gizleyemiyorlardı...” O gün bugün bende, halk kıyafetlerine, süslemelere ve hele hele takılara büyük bir ilgim vardır. Halk kıyafetleri arasında Ulah halk kıyafetlerini çok beğenirim ve severim.Aslında Bulgar kıyafetlerine ilgiyi akrabam olan dr.Sirhan Mustafa’ya borçluyum. Ondaki sayı çok daha fazla.Aslında halk kıyafetlerine ilgi bende bir tutku haline geldi.”
Hanife Şuaip, sahip olduğu koleksiyonun korunmasının ve muhafaza edilmesinin çok zor olduğunu ve Drındar köyündeki evinin bütün bu zengilikler için küçük geldiğinin de altını çiziyor.
“Takılar ve süsler de bende başka bir sevgiye sahip. Bu sevgiyi de anneannem Zehra’dan aldım. 1900 doğumlu olan anneannem, soylu bir aileden geliyordu ve zaman zaman takı kutusunu açar ve iğnelerin, broşların, tarak iğnelerinin çemberlere nasıl takıldığını anlatıyordu. Ama hiç dokundurmazdı, onları gözünün nuru gibi koruyordu.
Daha sonra hepsi bana kaldı. Benim ilgi alanım bununla sınırlı değil, eski fotoğraflara da ayrı bir tutkum var, eskilerini toplamaya özen gösteriyorum” diye paylaşırken Hanife Şuaip son derece duygusal ve romanlara layık bir hikayeyi de paylaştı Bulgaristan Radyosu dinleyicilerine:
“Genç gelin olan anneannem Zehra halk diliyle “İnfluenza”, yani İspanyol Gribine 1918 - 1920 yılları arasında 500 Milyondan fazla kişiye bulaşması sonucu 18 ay içinde 50 milyon dolayında insanın ölümüne sebep olarak insanlık tarihinde bilinen en büyük salgınlardan biri olmuştur/ yakalanıyor.
Son derece bulaşıcı hastalık olduğu için, dedemin de askerde olduğundan dolayı, anneannem tek başına bir odaya kapatılmış ve köyden küçük bir çocuk kendisine testiyle su getiriyor ve odanın penceresinden onu görmeye geliyormuş. Bu küçük çocuk sayesinde Zehra ninem hastalığı yenmiş, ama bir gün çocuk yine pencereye gelince anneannemin başındaki çemberin düştüğünü ve saçlarının döküldüğünü görmüş...Aradan yıllar geçmiş, ailesiyle Türkiye’ye göç eden bu çocuk, artık evli barklı bir kişi olarak köye ziyarete gelmiş. O dönemlerde sadece 3 günlüğüne Türkiye’den gelmeye izin veriliyordu ve gelirken Zehra nineme iğneli tokalı bir çember getirmiş...Son nefesine kadar Zehra ninem bu çemberi çıkarır ve uzun uzun onu seyrediyordu. Bugün bu çember ve iğneli toka benim en değerli eşyam oldu....”
Hanife Şuaip ile röportajın tamamını üstte ekli ses dosyasından dinleyebilirsiniz.
Fotoğraflar: Hanife Şuaip özel arşiv
Arzu Mustafa ile Birleşmiş Milletler’in, kadınların tarımsal üretimde, kaynakların sürdürülebilir kullanımında, gıda üretimindeki önemli rölüne dikkat çekmek amacıyla Dünya Kadın Çiftçiler Günü olarak ilan ettiği 15 Ekim günü çok anlamlı bir..
Razgrad “Kashtichka na chudesata” – “Mucizeler Evi” eğitim merkezinden öğrenciler İtalya ve Türkiye’den yaşıtlarıyla beraber Avrupa Komisyonu’nun küresel inisiyatifi olan “Erasmus Günleri” girişimini beraber kutladılar. Bir etkinlik düzenlemek,..
Bulgaristan’ın kuzeydoğusunda yer alan Veliçka’da köyün doğal mirasının birer parçası haline gelen iki asırlık meşe yi bilmeyen yoktur. Quercus spp türünden olan ağaçların etrafı 1990 yılında çitle çevrelendi, tahmini yaşlarını gösteren tabelalar..
Yaşadığı yerin kültürel ve dini zenginliğini temsil eden, barış ve sevgi mesajlarını resim ve yazılarıyla duyuran bir kızla tanışacağız- Dilek Yüksel...