Her şeyden önce Allah vardı. Allah bilinmeyi murat etti ve mahlûkâtı yaratmaya başladı. O gün bu gündür her an bir şeyleri yokluktan varlık âlemine çıkarıyor, yaratıyor. Yaratılan her şeyde Allah’ın bir ismi tecellî ediyor. Her yaratılan şey Allah’ın güzel isimlerinden birinin izini, özelliklerini yansıtıyor. Allah’ın en güzel isimleri olarak bildiğimiz esma-i hüsnâ arasında yaratma ile ilgili Bârî, Hâlik, Mübdi, Musavvir, Bedî isimleri dikkat çekicidir.
Bu isimlerden bilhassa sanatkârâne ve hayranlık uyandıran bir yaratmayı ifade eden Bedî ismi konumuz itibarıyla ayrı bir yere sahip. Allah’ın en büyük isimlerinden biri olan bu isim, Allah’ın cemal sıfatlarındandır, yani bu ismin tecellisiyle güzellikler ortaya çıkmaktadır. Allah’ın gökleri ve yeri sanat ve ustalıkla yarattığı naslarda ifade edilmiştir. Bütün güzellikler bu ustalığın yansımasıdır. Allah’ın en sanatkârâne eseri olan insandan beklenen ise hem iç dünyasındaki hem de çevresindeki güzellikleri görerek mutlak güzellik sahibi olan Bedîi, Sanatkârı görmektir. Zaten gözünü enfüse/iç dünyasına ve âfâka/kendisini kuşatan “sonsuz” dış dünyaya çeviren insanın bu güzelliği görmeyip hayran kalmaması mümkün değildir! Hani, saatlerce dönerek semâ eden semazene dönme sebebini sormuşlar, o da cevaben “Nereye dönsem Allah’ın cemalini görüyorum ve kendimi dönmekten alamıyorum” demiş ya...
Allah’ın cemâl sıfatının yeryüzündeki yansımalarını hisseden, sezen, dokunan veya duyan her insanın iç dünyasında farklı titreşimler meydana gelmektedir. Bu titreşimler sonucu insanın “sanat” duyguları debreşmektedir, bazılarında ise açığa da çıkmaktadır. Dikkat edilirse, insana nisbetle sanat ifadesini tırnak içerisine alarak Allah’ın sanatından ayırmaya çalıştık, zira insanın sanatı Allah’ın ortaya koyduğu ve her an bizi hayretler içerisinde bırakan sanatıyla kâbil-i kıyas olmaz. İyi bir sanatçı bunun farkındadır!
Sanat insanı, gözünü ve gözgüsünü/aynasını mutlak güzellik ve sanat sahibi olan Yüce Yaratıcıya çeviren kişidir. Dolayısıyla alem-i cemâl ile irtibatı olmayan, kalp atışları mutlak cemal sahibi olan Bedi’in ustalıkla yarattığı kâinatın frekanslarına ayarlı olmayan birinin iyi bir sanatkâr olamayacağı, olsa olsa “haddini bilmeyen” bir taklitçi olacağı muhakkaktır. Allah’ın sanatına hayranlığı sonucu sanatçının Ona imanı güçlenir, ahlâk ve hikmet sahibi olur. Bu sebeple “ben” demekten, “ben”likten kurtulur. İslâm’ın en önemli hedefleri arasında da zaten nefis tezkiyesi, özbenliği tutkularından arındırmak vardır. Demek oluyor ki, nihaî anlamda İslâm ile sanatın hedefleri örtüşmektedir.
Ahlâk ve hikmet eksenli bir sanat selim, saf, kararmamış ve bozulmamış bir kalp ve aklın ürünüdür. Buna sahip olan insanlar zevk-i selim sahibi olurlar. Böyle olunca da yazıp söyledikleri edebi yâd eden bir edebiyat olur, çizdikleri resim ve mimarî eserlerde tevhit güneşi parlar, icra ettikleri musıkî ilâhî koroya eşlik eder, insanın yeryüzünde oynadığı tiyatrodan hikmetli sahneler temsil eder ve Yüce Sanatkârın sanatından hayranlığıyla etrafındakileri hayran bırakır.
Ulusal Tarih Müzesi’nin, merkez lobisinde Çar III. Boris’in doğumunun 130. yıldönümüne adanan “Çar III. Boris Şahsiyet ve Devlet Adamı” başlıklı sergi açılac ak. Sergide, Çar Boris’in yaşam yolunu gözler önüne seren, Bulgaristan tarihi için..
Cuma öğleden sonra dini konulardaki sohbetimizde Vedat Ahmet ile birliktesiniz.
1908 yılının 22 Eylül tarihinde Bulgaristan’ın bağımsızlığı ilan edildi. Bulgaristan’ın tarihinde tek başına gerçekleştirilen en cüretkâr eylem olan Doğu Rumeli ile Bulgaristan Prensliği’nin Birleşmesi’nden otuz yıl sonra Bulgarlar bir kez..
25 Kasım’da Bulgar Ortodoks Kilisesi Aziz Kliment Ohridski’yi anıyor . Kiril ve Metodiy Kardeşlerin yedi öğrencisinden biri olan..