Istranca dağının kalbinde bulunan Brışlyan köyü 18-19. yüzyıla ait tipik Istranca mimarisine sahip otantik evler korunmaktadır.Geçmişte adı Sarmaşıktı.
Köy, ülkemizde betonun kapladığı pek çok yerin aksine inatla değişmiyor. Eski halini koruyor. Reklam panoları, pazar tezgahları ve barbekülar yok, köy dükkanı çağrı üzerine açıp çalışıyor. Diğer zaman kapalı. Burada restoran bile yok.
Brışlyan'da hayat bir tek yaz ayları canlanıyor. Karadeniz kıyılarından turistler, tatilciler günübirlik bir gezi için geliyorlar. Diğerleri hafta sonu misafir evlerinde kalıyor. Dışarıdan bakınca tipik Istranca ahşap evlerinden farklı değiller, ancak misafir evlerinin içlerinde tüm modern konfor şartlar mevcut.
Istranca evlerinin özelliği, iki katlı olmaları ve uzun olmalarıdır. Ayrıca, temelsiz inşa edildiler - doğrudan toprağa kazıldılar. Birinci kat, depreme dayanıklı olması için ahşap kirişli masif taş duvardır. İkinci kat, tek bir çivi olmadan ustaca birbirine monte edilmiş meşe levhalarla kaplıdır.
Donka Ivanova anlatıyor: “Büyükannemin evi de aralarında bulunduğu yedi ev kültür anıtı ilan edildi. Kültür Varlıkları Kurumu tarafından fotoğraflandılar ve onlarda hiçbir şey değiştirme hakkımız yok. Buradaki fikir, bu güzel etnografya köyünü aynı eskisi gibi tarzda korumak ve bu yüzden yeni evler de bu şekilde inşa ediliyor “.
Donka'dan anlıyoruz ki köydeki kızlar bir zamanlar Osmanlılar onları kaçırmasın diye koyu renkli, kaba giysiler giymişler.Evin ikinci katındaki oturma odasında, modern çocuk yürüteçlerinin "dedesini "keşfediyoruz. Bu bebeğin ocağa düşmemesi için yerleştirildiği ahşap bir alettir. Sadece Brışlyan'daevlerde birdış koridor, kapalı bir teras ve onun ucunda bir tuvalet görülebilir. Yani her katta tuvalet var. Ozamanlar için bir ekstra sayılır.
Brışlyan'a girer girmez eski hücre okulu ile müzeye dönüştürülmüş“Az. Dimitrar” kilisesinigörürüz. Burada, 1871'de öğretmen Petar Kiprilov öğrencilerine ders vermeye başlar. Öğrenciler sadece 9 ila 13 yaş arası erkek çocuklar. Eğitim iki yıl sürer."İlk yıl herkes için zorunlu. İkincisi isteğe bağlı ve kalan her kimse daha eğitimli kabul edilir ve rahip olabilirmiş.
Penka Çukova devam ediyor: “İlk öğretmen Petar Kiprilov, ebeveynlerden çocukların yere oturabilmeleri için deri parçaları ister. Kuzuveyaoğlaktan olabilir.Çocuklara ceviz, fındık, badem gibi yardımcı malzemeleri getirterek matematik öğretir.Herkesinönünde bir sandık ve üzerinde kum yerleştirir. Çocuklar da kumunüzerine yazı yazarlar. Daha sonrabir mum tahtası icat eder. Yumuşatmak için ocakta ısıtır mumuve çocuklar üzerine çivi ile yazarlar.
Yaramaz öğrencilerin cezalandırılmasıda enteresan. Köşeye sırtları diğerlerine dönük olarak ceviz kabukları üzerine dizlerinin üstüne oturtulur. Ve okul çantalarında çocuklar defter ve kalem değil, patates, fasulye ve mercimek taşılar. Her gün sınıfta ocak yakılır ve üzerine öğle yemeğinin kaynatıldığı büyük tencere veya çömlek yerleştirilir. Dersler sabahtan akşama kadar sürer.
Bu yaz, koronavirüs salgını sebebiyle Brışlyan'ın daha az misafiri var. Organize edilmiş yabancı gruplar az. Ancak haftada iki kez yakındaki sahil beldelerinden İngiliz, Fransız ve Ruslar geliyor. Etnografik evlerden birinin bahçesindeki yerel nineler misafirleri ağırlar. Nineler eski kıyafetlerle tabii, eski halk şarkıalar söylereler, davullarla karşılar yabancı konukları. Ve bahçede asma altında yün temizlerler, nakış gösterirler, hikayeler anlatırlar,horon tepmeyi öğretirler. Herkes gökler altında güzel halk danslarınna katılır.
“Nova” TV’ye konuşan Turizm Bakanı Evtim Miloshev , “Önümüzdeki kış sezonunda Bulgaristan'a 2 milyondan fazla yabancı turistin gelmesi bekleniyor” dedi. Bir günlük ve transit geçişler de dahil olmak üzere, toplam yabancı ziyaret sayısının..
Nikopol (bir zamanlar Niğbolu) kentini “Asırların şehri” olarak adlandırıyorlar. Roma İmperatoru Marc Avrelius döneminde 169. yılında, yani 2. yüzyılda ortaya çıkan kent, 629 yılında Bizans İmperatoru Nikifor 3. Foka tarafından ele geçiriliyor...
Doğu Rodoplar’ın büklümlerinde saklı olan Pçelarovo köyünde anlatılan rivayete göre eskiden bölgede bulunan asırlık meşe ormanları ve ceviz ağaçlarının kovuklarında yaban arıları kendilerine yuva yaparmış. Köyün adından da anlaşılacağı üzere..