İnsan, Allah tarafından ahsen-i takvim denilen en güzel kıvamda yaratılmışsa da zayıflıkları olan bir varlıktır. Nefsinin olumsuz isteklerini sınırlayan, kötü düşüncelerden uzaklaşan, açıklarını kapatma gayreti içerisinde olup zaaflarını gidermeye çabalayan insan, olgunlaşarak olması gereken kemal noktasına ulaşan kişidir. İslâm dini, insandan bu yolda yürümeye azimli olmasını ve adım adım ilerlemesini istemektedir ki, bu hayat boyu süren bir süreçtir. Bu doğrultuda atılacak adımlarla insanın hedeflenen noktaya ulaşmak için yeterli vakti olur mu bilmem, ama o yönde adım atma için zamanı ve imkânı olduğu kesin. Şüphesiz, bunu yaparken zorluklar olacak. Zira ârifler, insan nefsini terbiye etmeyi, yani insanı hakikî anlamda eğitmeyi, seyisin atını yetiştirip eğitmesine benzetir. At, muhakkak hırçınlıklar yapar, ısırır, tekme atar, üzerinden fırlatır, ama azim ve ısrarla ortaya konacak usulü dairesindeki çabalar boşa gitmez ve nihayetinde eğitilebilir.
Nefis terbiyesi sonucunda insan, tıpkı sabırlı bir seyisin iyi bir “siyaset” ile yetiştirdiği at gibi, uysallaşır, faydalı hâle gelir, hem taşır hem koşar... Bu olgunluğa ulaşan insan, hırçınlık yapmaz, kıç atmaz, üzerindeki yükü bir tarafa sıbıtmaz; ağır ağır sorumluluğunu yerine getirir, yeri geldiğinde güzel bir koşu ile sahibini sevindirir.
Nefsini kötülüklerden arındıran insan huzur ve barış adamıdır. Salih bir insan olup Rabbi, çevresi ve kendisi ile sulh içerisindedir. Elini korur, dilini muhafaza eder, beline hükmeder. Rabbi ile ilişkilerini iyi tutmak için gayret eder. Bunun yolunun çevresindeki canlı ve cansız bütün varlıklarla iyi ilişki içerisinde olmaktan geçtiğini bilir. Bu sebeple hiç kimseye eliyle zarar vermez; vurmaz, kırmaz, çalmaz, el kol işaretinde bulunmaz.
Ama bu yeterli olmaz, çünkü insan sadece fizikî bir varlık olmadığı için ruhu yaralamamak, gönül kırmamak da gerekir. Bunun için olgun insan, karşısındakinin kalbini kıracak davranış ve tutumlardan da uzak durur. Bu hususta bir söz bir şamardan daha güçlü etki yapabilir, bir yüz göz işareti bir tekmeden daha fazla acıtabilir, bir bakışla insanın malından fazlası çalınabilir.
O yüzden Peygamber Efendimiz “elinden ve dilinden gelebilecek her türlü zarardan Müslümanların güven içerisinde” olduğu kişi diye tarif eder hakikî Müslümanı. Onun düsturu ise “kendisinin hoşuna gitmeyen şeyi kardeşi için de yapmamak ve istememek”tir.
Bunun biraz daha ötesi, olgunluğun zirvesi ise kendisine gelebilecek olumsuzluk ve zararlardan dolayı da gönül koymamaktır. Yani Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın tabiriyle “Ne kimse senden incinsin, ne sen kimseden incin” modunda olabilmektir. Çünkü bu, insanın belirli sınırlı kalıpları aşıp olaylara üstten bakabilmesi demektir. Bir gönül eri olan Alvarlı Efe bunu ne güzel söylemiş:
Âşık der incitenden,
İncinme incitenden.
Kemâlde noksân imiş
İncinen incitenden.
Vasil Levski , Bulgaristan’ın Osmanlı İmparatorluğu’ndan kurtuluşu için mücadele eden bir Bulgar devrimci ve milli kahramanıdır. Dahili İhtilal Örgütü’nün “fikir babası”, kurucusu ve örgütleyicisi olması sebebiyle minnettar Bulgar halkı onu Özgürlük..
Temizliği neredeyse bir iman meselesi haline getiren İslâm dini, Allah'a iyi bir kul olmanın temiz bir Müslüman olmaktan geçtiğini öğrenmiştir. Günlük temizliğe, elleri yıkamaya, dişleri temizlemeye, elbiseleri temiz tutmaya önem veren İslâm, belirli..
İslâmî bir kavram olan “imam”, zamana ve yerine göre farklı içeriği olan bir ifade. Kelime anlamı itibarıyla önde olmayı, önderliği ifade etmektedir. Kavram olarak ise devlet başkanı ve cemaatle kılınan namazı kıldıran kişi anlamlarına gelmektedir. Bu..