Doğu Rodopların sonsuzluğa uzanan tepeleri zamana uymayan masalımsı bir köşeyi barındırıyor. Komşu Yunanistan ile ortak sınırımızın yakınında yer alan İvaylovgrad kenti yöresi birçoğuna göre çok yabani ve uygarlıktan uzakta bulunan bir yer olabilir. Ancak kitle turizmi klişelerine uymayan, yenilikleri seven ve durmadan arayış içinde olan bir kişinin tarih ve efsaneleri içinde barındıran bu toprak kesimine aşık olmaması mümkün değildir.
© Fotoğraf: Rumyana Tsvetkova
Doğaseverler ile etnologları, fotoğrafçı ile gezginleri sevindirecek bir olgu şu ki, Bulgaristan’ın bu yöresi son 20 yılda önemli derecede değişmiş değildir. Burasını ziyaret ederseniz trafik tıkanması, fast food, mollar, globalleşme gibi kavramların mevcut olmadığı 20.yüzyılın başlarında Balkanlar’daki hayatın nasıl sürdüğünü tasavvur edebilirsiniz. Bu sınır bölgesinden insanlar bir zamanların köylü yaşam tarzını hemen hemen değiştirmiş değil, atalarının yüzyıllar öncesi yaptıkları gibi tarımla uğraşmaya devam ediyorlar. Yumuşak Akdeniz iklimi ve Rodopluların yorulmak nedir bilmeyen çalışmaları sayesinde dağ yamaçlarında tütün, susam, üzüm bolluğu var,sıcak ülkelerden gelme nar, incir gibi meyveler yetişir. Doğu Rodopların dolambaçlı yollarında dolaşırken gezgin uygarlıktan unutulmuş ücra köylerde kendini bulur.
© Fotoğraf: Rumyana Tsvetkova
İvaylovgrad turizm rehberi Petya Dervingova şunları anlatıyor:
“Köy turizmini geliştirme olanaklarımız var ancak turistleri yerleştirecek yerlerimiz yoktur. Oysa otantik dış görünümünü korumuş olan Dolno ve Gorno Lukovo gibi köyler ziyarete elverişli. Oradaki evler bundan 200 yıl önceki gibidir. İpek böceği yetiştiriciliği geçmişte nüfusunun temel geçim kaynağı olduğu için bunlara ‘ipek böcekleri’ köyleri derler. Dolno Lukovo’da turistler yaşı 200 yılı aşan ve iyi korunmuş ‘Aziz Konstantin ve Elena’ kilisesine uğrarlar.”
© Fotoğraf: Rumyana Tsvetkova
Yerli insanların şakalaştıkları gibi, İvaylovgrad’a gidip de yerli şarapları tatmamak, Roma’yı ziyaret edip Papa’yı görmemek gibi bir şeydir. Bölgede Merlo üzüm cinsinden üretilen kırmızı şaraplar turistlerin yanısıra büyük rağbet gördükleri dünya pazarlarında da yüksek not alıyorlar. Bölge ayrıca geleneksel teknolojilere göre üretilen tahini ile de ünlüdür. 19. yüzyılın başlarında bura köylerinde 19 tahinhane faaliyet gösteriyormuş. Ne yazık ki, ipek böceği yetiştiricliği gibi bu üretim de çoktan beri kaybolmuştur, yalnız İvaylovgrad kentinde tahin ürünleri satılan bir yer kalmıştır. Buradan her türlü susam tatlıları satın alabilirsiniz.
© Fotoğraf: Rumyana Tsvetkova
Kenti dolaştıktan sonra ise 4 km. uzaklıkta bulunan Armira villasını ziyaret edebilirsiniz. 1. asrın ikinci yarısına tarihlenen konut ve tarım binaları kompleksi sadece boyutları ile değil, fevkalade güzel ve iyi korunmuş mozaikleriyle de dikkatinizi çekecek.
İvaylovgrad bölgesinde Lütitsa kalesi de bulunur. Yerliler tarafından ‘mermer kent’ ismiyle adlandırılan bu Ortaçağ kalesinin duvarlarından bazıları 9 metre yüksekliktedir ve eskiden birçok mermer binayı çevrelemiştir.
© Fotoğraf: Rumyana Tsvetkova
Bölgedeki turizmin yüzleştiği tek sorun konaklama yerleri yetersizliğidir. Bulgaristan’ın diğer bazı kesimlerinden farklı olarak buradaki köylerin turizm altyapısı, lokanta ve misafirhaneleri yoktur. Turistlerin çoğu birkaç hoş otelin bulunduğu İvaylovgrad kentinde konaklıyor ve kiraladıkları bisikletlerle yöreyi geziyorlar. Bazı otelciler, ülkemizde en uzunu olan İvaylovgrad barajına ve ‘meander’ denilen kıvrımları ile çok güzel bir görüntü arzeden Byala reka nehrine kadar jeeplerle safari düzenliyorlar. Nehir sularının geçtiği küçük vadi, su samuru ve kaplumbağaların, ayrıca dünya genelinde nadir rastlanan 100’den fazla kuş türünün bir kolonisine dönüşmüştür.
© Fotoğraf: Rymyana Tsvetkova
Yurdumuzun İvaylovgrad yöresi, vahşi doğa ile doğrudan temas kurmak isteyen, Bulgaristan’ın gerçek görünümü ile hiç ilişkisi olmayan ve yaygaralı biçimde tanıtımı yapılan standart turizm paketlerinden farklı bir şeye dokunmak isteyenler için ‘bir altın ocağı’ gibidir.
Çeviri: Neli Dimitrova
Taş çatılı eski evleri, kıvranarak yukarıya doğru dağın içine giden yokuş sokakları ve yüzyıllık sırlar saklayan taş duvarları ile Kovachevitsa en güzel ve romantik Bulgar köylerinden biridir. Varlığını zamana aldırmadan sürdüren..
“Nova” TV’ye konuşan Turizm Bakanı Evtim Miloshev , “Önümüzdeki kış sezonunda Bulgaristan'a 2 milyondan fazla yabancı turistin gelmesi bekleniyor” dedi. Bir günlük ve transit geçişler de dahil olmak üzere, toplam yabancı ziyaret sayısının..
Nikopol (bir zamanlar Niğbolu) kentini “Asırların şehri” olarak adlandırıyorlar. Roma İmperatoru Marc Avrelius döneminde 169. yılında, yani 2. yüzyılda ortaya çıkan kent, 629 yılında Bizans İmperatoru Nikifor 3. Foka tarafından ele geçiriliyor...