Allah’ın yaratmış olduğu varlıkların en şereflisi olan insan, Yaratıcısını unutmazsa insanlığın en önemli özelliğine sahiptir demek olur. Yaradanı unutmamak, Ona karşı minnettarlığını ifade etmek, insanın Ona bağlılığını sürdürmesiyle olur. Bu ise kalple ilgili bir husustur.
Yaradan Mevlâ’yı tanıyıp Ona bağlanmanın ilk adımı imandır, yani insanın kalbinde taşıdığı inançtır. Bu inancın gücü nisbetinde söz ve davranışları da aydınlanır, güzelleşir. İnsanın sarf edeceği anlamlı sözler ve sergileyeceği güzel davranışlar da bir şekilde imanını besler. Dolayısıyla inanç, söz ve davranışlar arasında bir etkileşim söz konusudur.
Bu açıdan bakıldığında Allah’a boyun eğip teslim olarak Müslüman olma şerefine nail olan insan, hem kalbiyle hem diliyle hem de vücudunun diğer azalarıyla Yaradanı ile irtibat hâlinde olmalıdır. Klasik bir ifadeyle “el kârda, gönül yarda” olmalı, bir de buna ilâveten dil ezkârda bulunmalıdır. Yani insan dünyalık meşgaleleriyle uğraşırken kalbi Yüce Allah’tan ayrı kalmamalıdır. Ayrıca dili de Yüce Allah’ın isimlerini terennüm etmelidir.
Bu son hususun güzel dilimiz Türkçeye de iyice yansıdığı görülmektedir. Arapçadan olduğu gibi dilimize geçen bir kısım anlamlı sözlerin yanı sıra, Türkçenin içinden doğan ve İslâmî bir perspektifle şekillenen deyimler gündelik hayatımızı kuşatmış bulunmaktadır. Bunlar üzerine düşündünüz mü bilmem? Ama biz bunu yapmaya çalıştık ve birkaç programda da üzerinde durmaya çalışacağız.
Cuma öğleden sonra dini konulardaki sohbetimizde Vedat Ahmet ile birliktesizniz.
Cuma öğleden sonra dini konulardaki sohbetimizde Vedat Ahmet ile birliktesiniz.
Bir zamanlar sıra dışı bir semt vardı. Şehirdeki yaşamı birbirine bağlayan Dvoretsa( Kraliyet Sarayı) ve tren istasyonu arasındaki ana yolda bulunduğu için Eski Sofya buradan başlıyordu. Bu alanda insanlar yalnızca buluşup sohbet etmekle kalmadı, aynı..
Müslüman, her koşulda dininin emir ve yasaklarını göz önünde bulundurarak yaşama arzusundadır, bundan da öte böyle olmakla sorumludur. Bu sebeple..