“Ben öyle diyebilirim ki, geçen yüzyıldan kalma bir anmalık olarak konuşabilirim. Şimdi 87 yaşındayım, gözlerim görüyor, dizlerim tutuyor. Elim de kalem tutmaya devam ediyor. Buna şükrediyorum. Doğum yerim Tırgovişte’nin Gagovo köyü. İlk okulu doğduğum köyde, liseyi Popovo’da bitirdim. Yüksek öğrenimimi ise Sofya’nın Bilimler Akademisi’nde tamamladım. Şimdi emekliyim. Torunlarıma bakıyorum. Torunum Derin Sofya Matematik liselerinde birinci seçildi. Onların başarılarıyla mutlu oluyoruz.
Radyoya genç bir kız olarak ayak attığınız o ilk heyecanları bizimle paylaşır mısınız?
“Bugün radyoya gelirken, aynen o ilk günün heyecanını yaşadım. Radyoyu nasıl bulacağım diye kaygılanıyordum. Radyo aynı yerinde duruyor, ama radyoda artık başka insanlar var. Geçmişi hatırladın, toplanmalarımız, mikrofon karşısında ortak programlarımızı hayal ettim. Çok güzel programlar vardı. “Haksever Hasan” programı çok beğeniliyordu. Sofya’da çalışan birçok kişiyi topluyordu bu program. Mizah programıydı. Sözcü arkadaşlarım vardı- Sabahat Gavaz, Beyhan Nalbantov, Latif Aliev vs. Türkolog Fuat Saliev ile çok güzel programlar yaptık.
“Haksever Hasan” programını ise Nevriye Abla (Nevriye Alieva) yönetiyordu. Çok da seviliyordu. Radyoyu dinletiyordu bu tür programlar. En çok mektup alan program olmuştu.
1955’lerde önce sadece yarım saatlik öğlen yayını vardı, sonra canlı olarak sabah yayınlarına başladık. Akşamları da yayınlar yapmaya başladık. Emekliye ayrılıncaya kadar radyoda çalıştım. Ben röportajlara da gidiyordum. Özellikle öğretmenlerle söyleşiler yapardım. Çocuk programı da vardı. Çocukları konuşturuyorduk, büyüklerle hasbihal ediyorduk”.
Sofya Radyosu o zaman çok sevilen ve sayılan bir kurum gibiymiş sanırım?
“Gerçekten öyleydi. Ben sözcüydüm. Kayınvalidem Deliorman’da yaşıyordu. Bana anlatıyordu, ben inanmıyordum. “Siz konuşurken radyoyu pencereye koyuyoruz, bütün ahali burada toplanıp, size dinliyor” derdi. O zaman radyolar az olduğu için, radyosu olan ev onu yayın sırasında pencereye koyar, geçenlere de dinletirmiş. Bana çok ilginç geliyordu. Köye gidince insanlar toplanıyordu etrafıma ve “A, gerçekten aynı ses” diyerek, hayranlıkla bakıyorlardı bana. Hatta bir defa otobüsle Deliorman’a, Vladimirovtsi köyüne giderken, bazen kalkıp bir şeyler söylüyordum beyime. “Susun, Ahmedova konuşuyor. Bakın Ahmedova karşımızda” dedikleri oluyordu yolcuların”.
O dönemde piyesler de yazıldı ve bu yıllardan kalan birçok radyo oyunu şu an bizim “Altın Arşivte” bulunuyor. Onlar nasıl yazılıyordu, anılarınız var mı?
“Piyeslerden Melekber sorumluydu. Ali Derviş de yönetmenlik yapıyordu. “Haksever Hasan” piyesini de onlar yönetiyordu. Mizahla karışık, hatalar ve yanlışları veriyorduk bu programda. Milleti korkutmuşlardı, Haksever Hasan geliyor, deyip, titriyorlardı”.
Totaliter dönemde sansür ve kısıtlamalar var mıydı?
“Öyle bir kontrol sezilmiyordu. Biz programlarımızı yapıyorduk, aynen bugün de yapabileceğimiz gibi. Fazla sansür yoktu. Hiç kimse bizi bunu yazmayacaksınız, bunu söylemeyeceksiniz diye uyarmadı”.
Dinleyiciler sizi bağrına bastı mı?
“Ahali birbirinden duyuyordu, iyi sesi olan geliyordu. Ayrıca bizi görmek için de gelenler vardı. Kimler konuşuyor radyoda diyerek, geliyorlardı bizimle tanışmaya. Bir eline çantaya fasulyeyi koymuş, ötekine cevizleri, gelip “Sizi çok seviyorum. Geldim size görmeye. Sizi daima dinliyorum” diyenler çoktu. Millet doğrudan doğruya kalbini döküyordu bu sözlerle”.
O yıllarda kimlerle çalıştınız?
“Osman Azizov ile beraber çalışıyorduk, mikrofonda beraber okuyorduk, haberleri. Çok iyi arkadaşlıklarımız vardı. Beyhan Nalbantov, Mustafa Göç, eşi Kerime Göç… Kerime ile de beraber çalıştık. O mektuplardan sorumluydu. Ona da çok, çok selamlar gönderiyorum Razgrad, Ostrovo’ya".
Çok mektup alıyor muydunuz?
“Çok mektup alıyorduk. Özel olarak adlarımızı duymuşlar, adlarımızdan hitap ediyorlardı. Çok mektup alıyorduk. Ayrıca onlardan bir sorumlu kişi vardı ve haftada bir mektupları gözden geçirme programı vardı”.
Radyo size neler kazandırdı?
“Radyo bana disiplini kazandırdı. Bugün de hayatımda disiplinliyim. Çocuklarımı da, torunlarımı da, torunlarımın torunlarını da disipline alıştırmaya çalıştım. Radyo her bakımdan disiplin istiyor. Konuşmada da, tavırlarda da….”
Nadiye Ahmedova, radyoculuğun yanında yazarlığını da geliştirdiğini söyledi. Özellikle çocuk hikayeleri ve masalları içeren kitaplar yayınladı. 1964’te çocuk öykülerinden oluşan ilk kitabı “Mavi kordelalı güvercin” kitabını yayınladı. Daha sonra gençlere özel “Güldali” kitabı 1066’da yayın hayatını takip eder. 1965’te “Solmayan Karanfil”, 2002’de “Nur taneleri”, 2015’te “İftar lokmaları”, “Cennet bahçesi” adlı çocuk kitaplarının altına kendi imzasını attı. Ayrıca Türk mutfağına özel bir kitap da çıkaran Nadiye Ahmedova, halen Sofya, Gorna Banya semtinde çocukları, torunları ve torunlarının çocuklarıyla mutlu bir yaşam sürüyor.
Radyoda geçirdiği eşsiz yılların ise, kendisine sadece olumlu ve güzel etkiler bıraktığını, bugün de radyonun kapısını aynı o eski heyecanla açtığını belirtiyor.
Fotoğraflar: Sevda Dükkancı
Bulgaristan coğrafyasının tam merkezinde bulunan bir şehir var ve onun sembolü kuyruğu kesik bir kedi. Oradaki insanların kötü ve hayvanları sevmedği anlamına gelmiyor bu sembol. Gabrovoluların kent simgesi onların dillere destan olmuş şakaları, mizahi yönü..
Yazar Alek Popov, 22 Mart günü 58 yaşındayken gözlerini hayata yumdu. Okurların büyük beğenisini toplayan Alek Popov’un kitaplarının çoğu defalarca basıldı . Bazıları beyaz perdeye veya tiyatro sahnesine uyarlandı. Öykü ve deneme yazıları çoğu..
17 Mart’ta rahip Aleksandır Çıkırık’ın vefatı üzerinden bir yıl tamamlandı. Edirne’deki Bulgar kiliseleri ve ruhunun koruyucusu olan rahip Çıkırık saygı ile anıldı. Edirne’deki “Aziz Georgi” kilisesinde din adamının barölyefinin açılış törenie katılan..