Günün Programı
Yazı Boyutu
Bulgaristan Ulusal Radyosu © 2024 Tüm hakları saklıdır

Çevirmen Kadriye Cesur: Bulgar edebiyatı özgün ve tanınmaya değer

| Güncelleme 27.08.2020 09:37 БНР Новини

Kadriye Cesur, özel bir şair ve çevirmen. Türk dilinde şiirler yazıyor, her iki dile de çeviri yapıyor. Bulgaristan Momçilgrad doğumlu olan çevirmen, 1990 yılından bu yana Türkiye’de yaşıyor. Değişik okullarda öğretmenlik yaptıktan sonra, şu an tam zamanlı olarak sadece çevirmenlik yapıyor. Türkçeye kazandırdıkları arasında Yordan Radiçkov, İvaylo Petrov, Nikolay Haytov, Deyan Enev gibi yazarlar var. Türk Çevirmenler Birliği ve Türk PEN Kulübü'nün bir üyesi olan Kadriye Cesur, Bulgaristan'ın coğrafyadan ziyade kültürel anlamda tanınmasını çok istiyor ve bu şekilde tanınması için uğraşıyor.

Çalışma biçimine gelirsek, çevirmen, işe koyulmadan önce yazarın yaşadığı dönemi ve dönemin dilini tespit ediyor. Bulgarcaya çeviriyorsa, başlamadan önce masa üstündeki yapıtın diline ve genel tarzına yakın bulduğu kaynaklar bulup okuyor. Bu ön hazırlık, algıda seçicilik oluşturuyor. Çevireceği metni bir gün öncesinden mutlaka okuyor. Bildik anlamda sözlük kullanmıyor ama yoğun olarak eşanlamlılar sözlüğüne başvuruyor.

Kendisiyle çalışmaları ve çeviri üzerine bir söyleşi yaptık.

Türkçeden Bulgarcaya, Bulgarcadan Türkçeye, yani her iki dilde de çeviri yapıyorsunuz. Sizce Türkiye’de Bulgar edebiyatı ne kadar biliniyor?

Bulgar edebiyatı, ne yazık ki derli toplu tanıtılamadı. Şöyle ki Bulgar öyküsü dendiğinde akla gelen isimler olmakla beraber, Bulgar öyküsünün tarihçesi ile bilinmesi lazım. Böyle bir noktaya gelinmiş değil okur açısından. Eski nesil demeye dilim varmasa da, ellili altmışlı yıllarda doğanlar bir Yordan Yovkov’u bilirler. Biraz daha geriye gittiğinizde, sosyalist gerçekçilik döneminde Türkçeye kazandırılan Georgi Karaslavov var, Dimitar Dimov’un “Tütün” kitabı “Sarı Dünya” başlığı ile yayımlandı Türkçede. Geo Milev, Nikola Vaptsarov...Yani zamanın sosyopolitik ilişkileri içerisinde talep görülebileceği düşünülen yazarlar kazandırılmıştır. Bulgar edebiyatı o dönemde iyi bir temsile sahip. Ancak son yıllarda bu çok olanaklı değil, çünkü proje olmadan bir Bulgar kitabını, bir Bulgar yazarını, Bulgarca yazılmış bir eseri Türk okuruna sunmak çok zor. Yayıncı tanımadığı için zor. Bulgar edebiyatını bilenlerin artık yaşlanmalarıyla da ilgili bilmemezliğe yönelik bir süreç söz konusu. Eskiler Dimov okudukları için, yeni bir yazar olan Alek Popov’a ilgi duyabiliyorlar.

İki dil arasında çok ciddi, özellikle farklı dil ailelerinden geliyor olmaları nedeniyle yapısal farklılıklar var. Mesela siz çeviri yaparken bunu o dilin kültürüne de uyarlıyor musunuz?

Farklı dil ailelerine mensup olmaları bu iki dil için ancak besleyici unsur olarak da değerlendirilebilir. Dillerimizin biri analitik biri sentetik gruplara ait. Bu güçlü metinlerde, özellikle şiirde sıkıntı yaratıyor, ancak yetkin bir çevirmen bunu aşacaktır.

İki ülkenin, iki dilin aslında tarih bazında ortak bir geçmişi var. Mesela aynı paralelliği özünde de bulabiliyor muyuz? O zenginlikte benzerlik var mı?

İki ulusun ortak geçmişi var, iki dilin ortak geçmişi olduğu düşüncenize çok katılamıyorum. Her ne kadar bu halk biliminde de kendini gösterse. Şunu kastediyorum, bizim atasözlerimiz, Türkçe bildiğimiz, Türkçe olduğunu düşündüğümüz, Türk halkına ait olduğunu sandığımız atasözlerini çok az bir araştırmayla aslında Bulgar halkının ürettiği bir ürün olduğunu görebiliyorsunuz. Ve tersi süreç de söz konusu. Bulgarca sandığınız bir atasözü, aslında özünde bir Türk havuzuna ait olduğunu görebilirsiniz. Tamamen araştırmayla ilgilidir. O anlamda iki ülkenin halkları arasında bir ortak geçmiş söz konusu. Ama diller ne yazık ki o kadar ortak değil. Bir dilden diğer dile belli kelimelerin akışı o dilde evirilip çevrilip o dilde bir kompozisyon halini alması, o iki dilin ortak geçmişini ortaya koyacak bir olgu değildir. Yani bizim dillerimizin ortak bir tarihi yok ama bizim halklarımızın ortak bir birliktelik tarihi söz konusu.

Türk okuru son dönemde, Bulgaristan’da da çok okunan yazarları Türkçe okuma şansına sahip oldu. Alek Popov, Georgi Gospodinov gibi isimler eserleriyle Türk okuruna sunuldu. Kadriye Cesur ise romandan çok şiir ve öyküye eğiliyor. Lyubomir Levçev’in toplu şiirlerinden bir seçki hazırlıyor. Levçev, Türk okurunun beğendiği bir şair. Ayrıca Zdravka Evtimova ve Deyan Enev’in Türkçeye kazandırılması gerektiğini düşünüyor. Tonço Jeçev’in “Istoriite i teoriite na edin pigmalion” adlı romanı üzerinde çalışıyor. Eser, tüm zamanların günceli olan bir konuyu- aşkı ve ölümü çok özgün biçimde anlatıyor. Anton Baev’in şiirlerini Hüseyin Mevsim ile Yasak meyve Yayınlarından basılan bir kitapla tanıtan çevirmen, Baev’in öykü ve romanlarıyla da bilinmesi gerektiğini, bu doğrultuda çalıştığını söylüyor. Ona göre, Hristo Karastoyanov da çevrilmesi gereken bir başka isim.Ayrıca klasik Bulgar Edebiyatı eserlerinin de Türkçeye yeniden çevrilmeleri gerektiğini paylaşıyor, çünkü birçoğu daha evvel İngilizce ve Fransızca üzerinden çevrilmiş durumda. Hem son dönem bu kitapları kitabevlerinde bulmak mümkün değil.

Kadriye Cesur’a verdiği değerli bilgiler nedeniyle teşekkür ediyor, daha nice çeviriyle iki ülkenin edebiyatını ve okurunu yakınlaştırmasını ümit ediyoruz.




Последвайте ни и в Google News Showcase, за да научите най-важното от деня!

Kategorideki diğer yazılar

Dilek Kütük

İstanbul'daki Stratcom Zirvesine ilk defa Bulgaristan'dan katılım olacak

Türkiye Cumhuriyeti İletişim Başkanlığı’nın Bulgaristan İletişim Müşaviri Dilek Kütük 13- 14 Aralık 2024 tarihinde İstanbul’da düzenlenecek olan  Uluslararası Stratejik İletişim Zirvesi (Stratcom Summit) zirve toplantısı hakkında bilgi verdi...

Eklenme 12.12.2024 06:00

2024 “Hocazade Muhyiddin Efendi” Ödülü sahiplerinin topluma katkıları

Bulgaristan Cumhuriyeti Müslümanlar Diyaneti ve Yüksek İslam Şurası ülkenin ilk Baş müftüsü Hocazade Mehmed Muhyiddin Efendi’nin adına verilen 202 4 ödüllerini takdim etti. 1910'da Bulgaristan'ın ilk Baş Müftüsünün seçildiği gün olan 8..

Eklenme 09.12.2024 05:15

Savaştan kaçan Suriyeli Dina Djevali: Benim için Bulgaristan’da hiçbir şey zor değil

Dünyanın farklı yerlerinde savaş, açlık, hastalık ve sonsuz umutsuzluk şartlarında yaşayan milyonlarca kişi, her gün ölüm kalım mücadelesi veriyor. Bu ülkelerden gelen bilir . Suriye’deki savaşın başlamasından 3 yıl sonra ülkesini terk..

Eklenme 07.12.2024 05:55