Kendisiyle çalışmaları ve çeviri üzerine bir söyleşi yaptık.
Türkçeden Bulgarcaya, Bulgarcadan Türkçeye, yani her iki dilde de çeviri yapıyorsunuz. Sizce Türkiye’de Bulgar edebiyatı ne kadar biliniyor?
Bulgar edebiyatı, ne yazık ki derli toplu tanıtılamadı. Şöyle ki Bulgar öyküsü dendiğinde akla gelen isimler olmakla beraber, Bulgar öyküsünün tarihçesi ile bilinmesi lazım. Böyle bir noktaya gelinmiş değil okur açısından. Eski nesil demeye dilim varmasa da, ellili altmışlı yıllarda doğanlar bir Yordan Yovkov’u bilirler. Biraz daha geriye gittiğinizde, sosyalist gerçekçilik döneminde Türkçeye kazandırılan Georgi Karaslavov var, Dimitar Dimov’un “Tütün” kitabı “Sarı Dünya” başlığı ile yayımlandı Türkçede. Geo Milev, Nikola Vaptsarov...Yani zamanın sosyopolitik ilişkileri içerisinde talep görülebileceği düşünülen yazarlar kazandırılmıştır. Bulgar edebiyatı o dönemde iyi bir temsile sahip. Ancak son yıllarda bu çok olanaklı değil, çünkü proje olmadan bir Bulgar kitabını, bir Bulgar yazarını, Bulgarca yazılmış bir eseri Türk okuruna sunmak çok zor. Yayıncı tanımadığı için zor. Bulgar edebiyatını bilenlerin artık yaşlanmalarıyla da ilgili bilmemezliğe yönelik bir süreç söz konusu. Eskiler Dimov okudukları için, yeni bir yazar olan Alek Popov’a ilgi duyabiliyorlar.
İki dil arasında çok ciddi, özellikle farklı dil ailelerinden geliyor olmaları nedeniyle yapısal farklılıklar var. Mesela siz çeviri yaparken bunu o dilin kültürüne de uyarlıyor musunuz?
Farklı dil ailelerine mensup olmaları bu iki dil için ancak besleyici unsur olarak da değerlendirilebilir. Dillerimizin biri analitik biri sentetik gruplara ait. Bu güçlü metinlerde, özellikle şiirde sıkıntı yaratıyor, ancak yetkin bir çevirmen bunu aşacaktır.
İki ülkenin, iki dilin aslında tarih bazında ortak bir geçmişi var. Mesela aynı paralelliği özünde de bulabiliyor muyuz? O zenginlikte benzerlik var mı?
İki ulusun ortak geçmişi var, iki dilin ortak geçmişi olduğu düşüncenize çok katılamıyorum. Her ne kadar bu halk biliminde de kendini gösterse. Şunu kastediyorum, bizim atasözlerimiz, Türkçe bildiğimiz, Türkçe olduğunu düşündüğümüz, Türk halkına ait olduğunu sandığımız atasözlerini çok az bir araştırmayla aslında Bulgar halkının ürettiği bir ürün olduğunu görebiliyorsunuz. Ve tersi süreç de söz konusu. Bulgarca sandığınız bir atasözü, aslında özünde bir Türk havuzuna ait olduğunu görebilirsiniz. Tamamen araştırmayla ilgilidir. O anlamda iki ülkenin halkları arasında bir ortak geçmiş söz konusu. Ama diller ne yazık ki o kadar ortak değil. Bir dilden diğer dile belli kelimelerin akışı o dilde evirilip çevrilip o dilde bir kompozisyon halini alması, o iki dilin ortak geçmişini ortaya koyacak bir olgu değildir. Yani bizim dillerimizin ortak bir tarihi yok ama bizim halklarımızın ortak bir birliktelik tarihi söz konusu.
Türk okuru son dönemde, Bulgaristan’da da çok okunan yazarları Türkçe okuma şansına sahip oldu. Alek Popov, Georgi Gospodinov gibi isimler eserleriyle Türk okuruna sunuldu. Kadriye Cesur ise romandan çok şiir ve öyküye eğiliyor. Lyubomir Levçev’in toplu şiirlerinden bir seçki hazırlıyor. Levçev, Türk okurunun beğendiği bir şair. Ayrıca Zdravka Evtimova ve Deyan Enev’in Türkçeye kazandırılması gerektiğini düşünüyor. Tonço Jeçev’in “Istoriite i teoriite na edin pigmalion” adlı romanı üzerinde çalışıyor. Eser, tüm zamanların günceli olan bir konuyu- aşkı ve ölümü çok özgün biçimde anlatıyor. Anton Baev’in şiirlerini Hüseyin Mevsim ile Yasak meyve Yayınlarından basılan bir kitapla tanıtan çevirmen, Baev’in öykü ve romanlarıyla da bilinmesi gerektiğini, bu doğrultuda çalıştığını söylüyor. Ona göre, Hristo Karastoyanov da çevrilmesi gereken bir başka isim.Ayrıca klasik Bulgar Edebiyatı eserlerinin de Türkçeye yeniden çevrilmeleri gerektiğini paylaşıyor, çünkü birçoğu daha evvel İngilizce ve Fransızca üzerinden çevrilmiş durumda. Hem son dönem bu kitapları kitabevlerinde bulmak mümkün değil.
Kadriye Cesur’a verdiği değerli bilgiler nedeniyle teşekkür ediyor, daha nice çeviriyle iki ülkenin edebiyatını ve okurunu yakınlaştırmasını ümit ediyoruz.
Bugün Dünya Türk Kahvesi Günü: Bir fincanın 40 yıl hatırı var... UNESCO’nun Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne 2013’de giren Türk kahvesi, dünyada en çok tüketilen kahve türü. 5 Aralık, tüm dünyada Dünya Türk Kahvesi Günü olarak kutlanılıyor...
Aralık ayının başlaması ile birlikte grip virüsleri de gündeme geliyor . Bulaşıcı ve Paraziter Hastalıklar Ulusal Merkezi eski müdürü prof. Todor Kantardjiev, virüsler, aşılar, bağışıklık ve antibiyotik rezistansı konusunda radyomuza konuşurken..
Sürücüler , Karayolları Trafik Kanunu ihlallerinden dolayı İçişleri Bakanlığı tarafından kesilen cezaları artık devriye arabalarında bulunan POS terminaller aracılığı ile de ödeyebilir. Vatandaşlara kolaylık sağlanması için Şumen İçişleri İl..
Noel ve Yılbaşı öncesinde tatil teklifleri kapış kapış gidiyor. Otelciler ve restorancılardan alınan bilgiye göre rezervasyonlar daha Eylül ayında..